Sayın Çetin Altan,1961,1967 yıllarında, Milliyet ve Akşam gazetelerinde yazmış olduğu köşe yazılarını yine yıllar önce derleyip kitap haline getirmiş.Eserinin adı da ; “Suçlanan Yazılar” Türk toplumunun o dönemlerdeki reflekslerini anlatmış.O günlerde aşırı Milliyetçi ve muhafazakarmışız.Sn. Çetin Altan , yazılarında toplumumuzun , Osmanlı döneminden bu yana hiç değişmediğini ve böyle bir toplumda Cumhuriyet müesseselerinin çağdaş anlamda tesis edilip korunmalarının çok zor olduğunu, zaten bunun olmadığını da yaşanan ( o güne göre) kırk yılın ispat ettiğini yazmışlar. Yazarın yazısının sonuna koyduğu en büyük tespiti ise; aslında muhafazakar tutum ve davranışın Atatürk devrimlerini yıpratmak ve yıkmak için kullanıldığını, olayın öyle sandığımız gibi siyasal olmaktan çok ideolojik olduğunu söylemesi.Yani: bu yapılanların,Atatürk devrimlerine karşı bir darbeler manzumesi olarak ve onun yarattığı ilkleri, çağdaşlıkları yıkıp yok etmek amacını taşıdıklarını söylemiş. Bizler onu okudukça, toplumumuzun bu gün de aynı davranışları sergilediğini görüp hiç değişmediğimizi anladık.Yani yine Milliyetçi-muhafazakarız.Bizlere bu muhafazakarlık nereden bulaştı peki? Bunu, din konularındaki yayınları ile tanınan Mehtap TV adlı kanalımızdaki , yine bir din adamımızın sözleri ile öğrendik;

“Atatürk Devrimleri .” diyor bu kişi” aslında Emmanuel Kant’ın düşüncelerinin hayata geçmiş şeklidir ve hala devam etmektedir.Bir de bizim , Tanzimat döneminde aldığımız, İslamcı-Milliyetçi muhafazakar yönümüz var.Bu ikisi yıllardan beri çatışmaktadırlar.”…Bu doğru mu?

12 Haziran 2011 günü yapılan son genel seçim sonuçlarına baktığımızda bizlerin de tespiti odur ki; aslında aşırı sağ ve muhafazakarlar için hedef , öyle sol görünümlü partiler veya bu görünümdeki CHP değil.Aslında Atatürk Devrimleri’ne karşı devrimin süre gelen evrelerini tek,tek tatbik ediyorlar…Bunun en basit ispatı: geçtiğimiz bir iki gün önce” Ezan’ın yeniden Arapça okunmasının yıldönümünün kutlanması” dır.Bilindiği gibi , ülkede yarım kalmış cumhuriyet devrimlerinden en sonuncusu da ezanın Türkçe okunmasıdır. Tek parti döneminde çıkarılmış olan bir kanun ile bu sağlanmıştı.1950’li yılların başında iktidara gelen Demokrat Partinin ilk icraatı bu kanunu kaldırmak oldu.Böylece , ezan yeniden Arapça okunmaya başlandı.Buraya kadar olayların akışı normal.Ancak bazı kişiler,, aradan geçen bunca yıla rağmen, Bu kadar uzun süre sonra, hadiseyi klikleştirme cesaretinde bulundular.İstanbul’da merhum Adnan Menderes ve diğer iki merhumun mezarı başında toplanarak,ezanın tekrar Arapça okunmasını sağlayan rahmetli kişilere dua edip bu günü kutladılar.Anlaşılan o ki; “İstanbul’un Fethinin yıldönümü” ile başlayan ve bizim çağdaşlık ile bağdaştıramadığımız hareket, daha sonra “Kutlu Doğum Haftası” ile sürmüştü.Şimdi ise bunlara bir yenisi daha ekleniyordu; “Ezanın yeniden Arapça okunmasının yıl dönümü” Hele bu günün anlamı için yapılan konuşmalarda söylenenler ne idi?Meğer, ezan mutlaka Arapça okunmalı imiş.Yoksa diğer dillerde okunursa şarkı olurmuş.Demek oluyor ki; Suudi Arabistan’daki halk ezanı şarkı olarak algılıyor.Bunu söyleyen şahsiyet , dilin bir toplum için önemini hiç bilmiyor veya anlamamış demektir.Oysa kitapları şöyle karıştırsa;bir ulusun dili yasaklanmadığı sürece ne kadar esaret altında olursa olsun bir gün mutlaka özgürlüğünü elde edeceğini öğrenir..Ama dilini kaybeden ulus, tutsak kalmaya mahkumdur.Birincisi bu.İkincisi ise, gerek ezanı gerekse kendi dualarını insanımız Türkçe dinlese veya okusa, Dinini daha iyi anlar ve Allah ile arasına kimseyi sokmaz.Derdini kendi halleder.

Eski Mısır Medeniyetine merak sarıp da, o devirler hakkında bir iki kitap karıştırmış olan kişiler tarihte 4.cü Amenofis olarak bilinen ve ilk kez tek tanrılı dini ortaya atan Akenaton’u hatırlayacaklardır.Bu Firavun, Aton dediği tek tanrılı ( Güneşi tek tanrı olarak kabul etmiştir.) dini kurmuş ve bunun için de eski Mısır din adamları Amon-Ra Rahipleri ile kıyasıya bir mücadeleye girişmişti.O güne kadar, okuma-yazma sadece Amon-Ra Rahiplerinin bildiği çok değerli bir bilgi idi ve o zamanki Mısır Hiyeroglif yazısı (Resimler ile anlatım)’nı kimse bilmiyordu.Dolayısıyla rahipler hem din , hem de hesap yapma, belge tanzim etme konusunda ayrıcalıklı sınıfları oluşturuyorlardı.Halk, Amon dinini sadece rahiplerden öğrenebildikleri için onlara mahkum kişiler olarak yaşamak zorunda idiler.Yani; tanrıları ile nasıl konuşup, ibadet edeceklerini onlara rahipler söylüyordu. Bu ise,İnsanın insanı köleleştirmesinden başka bir şey değildi.Akenaton, eski dini yıkıp Aton tek tanrılı dinini ortaya attığında tek bir şart koştu; Ülkede yaşayan tüm Mısırlılar , krallığın ,ülkenin her tarafında açacağı okullarda okuma-yazma öğrenecekler ve bunun için hiçbir bedel ödemeyeceklerdi.Amon-Ra rahipleri Aton dini ile kolayca uğraşabilirlerdi.Ama halkın okuma-yazma öğrenmesi onların dokunulmazlığını ortadan kaldıracağı ve seçkinler sınıfını yok edeceğini anladıkları için Firavun Akenaton’a karşı sonsuz bir savaş başlattılar.Tarihçilerin anlattığına göre baş şehir Teb sokaklarında kan gövdeyi götürdü.Amon-Ra rahipleri aton dinine inananların kapılarına geceleri hilal işareti çiziyorlardı.Gündüzleri ise, taraftarları bu evleri basıp insanları katlediyorlardı.Bunun sonucu olarak Firavun Akenaton,baş şehri olan Teb’i terk edip çölün derinliklerinde yeni bir baş şehir inşa ettirdi.Yeni sarayının duvarlarına da dininin kurallarını yazdırdı.Araştırmacıların söylediğine göre , bu gün dahi kalıntıları kalmış olan bu saray duvarlarındaki yazılar Hz. Musa’nın kutsal kitabı Tevrat’ta yer almaktadır.Bu yazıların nasıl olup da kutsal kitapta yer alabildiği yorumunu okuyucuya bırakıyoruz Sonunda Amon-Ra rahipleri ,Firavun Akenaton’u yendiler ve onun ölümünden sonra adının geçtiği tüm kitabeleri kazıdılar ve mezarını dahi yok ettiler.insanlık bu Firavun’un mezarını çok aradı.Son yıllarda, Bulunan bazı işaretler ve mezar incelemeleri sonunda , Krallar Vadisi Denilen bölgede bir yeri onun mezarı olarak kabul ettiler.

Artık devirler çok değişti.İnsanlığın sosyal yapısı değişti.Davranışlarımız değişti.Velhasıl, mantığa dayanan bir yaşam biçimini bilhassa gelişmiş ülke insanları kabul ettiler.Az gelişmiş veya geri kalmış ülkelerin insanları da , olayların gelişmesini akılları ile sağlama yolunu seçmeyip zaman ile olmasını bekledikleri için geri kaldılar ve bu gün bizim de yaşadığımız “Ezanın yeniden Arapça okunmasının kanunlaşmasının “ yıl dönümlerini kutlar konumlara geldiler..

Değerli şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirinden bir dize ile yazımızı bitirelim. “Dönülmez akşamın ufkundayız.

Vakit çok geç.

Bu son fasıldır ey ömrüm..

Nasıl geçersen geç..”

Nizamettin Gazioğlu