Srebrenica’da papatyalar alkatmer açar
Baharları emzirirken doğa
Nice hayatlar uçtu kelebeklere,
Söylenmemiş türküler ekildi toprağa.
Gözyaşı içer, acı biçer anneler, yetim evladlar
Ve…
Srebrenica’da papatyalar alkatmer açar
Şimdi al papatyalar
Masum bedenler üstünde,
Güneş duvarlar ardında
Ölüm kar altında, hayat güneşin de üstünde.

Diller, dinler, milletler mozaiği olan Balkanlar’da; nefret, kin ve savaşlar hiçbir zaman eksik olmamıştır. Balkanların bir bölgesi olma durumu, sanki Bosna’yı bütün bu hisleri ve onlardan doğabilecek bütün acıları kendi içinde çekmek zorunda bırakmıştı. Şu an insanlar arasındaki nefreti, çekemezliği araştırmak için Bosna’dan daha uygun bir bölge dünyada pek bulunmamaktadır.

Srebrenicayı unutmayalım

3 Mart 1992’de gerçekleşen referandumun sonuçlarından yola çıkılarak, Bosna-Hersek’in bağımsızlığı ilân edildi. Söz konusu referandum Bosnalı Sırplar tarafından boykot edilmişti. 6 Nisan 1992 Avrupa Topluluğu Bakanlar Konseyi, Bosna-Hersek’in bağımsızlığını tanıdı. Aynı gün Bosna Savaşı başladı.

20. yüzyılın sonunda, Avrupa’nın ortasında, Devlet Başkanı Miloseviç ve Genelkurmay Başkanı Perisiç’in desteği ile sözde Bosna Sırp Devleti ve Sırp Demokrat Partisi (SDS) Başkanı olan eski bir psikiyatri doktoru Radovan Karaciç ve General Ratko Miladiç’in öncülüğünde Bosna Hersek’teki etnik arındırma çalışmalarına başladılar. Üç yıl boyunca Sırplar, uluslar arası hiçbir konvansiyona kulak asmayarak, insanlık dışı uygulamalarını pervasızca sergilediler. İnsan ruhunun acıdan ve acıklıdan zevk alan melekeleri de vardır ki insanlık bu oyunu büyük bir zevkle izledi.

Bosna Savaşı’nın sonlarına doğru müslümanların birçok cephede zafer kazandığı bir sırada öne çıkarılan Dayton Barış müzakereleriyle savaşın sona ereceğini gören Sırplar, avantaj elde etmek için iki stratejik kent olan, Gorajde ve Sırebrenisa (Srebrenica)’yı ele geçirmek maksadıyla, bütün güçleriyle bu iki kente saldırdılar ve tarihin gördüğü en büyük katliamlardan birini tüm dünyanın seyirci bakışları arasında sergilediler.

Bosna Savaşı ve özellikle Sırebrenisa katliamı, uluslar arası camia tarafından unutturulmak istenen ama asla unutmamamız gereken trajediydir. Çünkü burada 12 bin insan sadece Türk ismi taşıdıkları için öldürüldü. Slogan ise geçmişte yapılan katliamlardakinin bir benzeriydi: “Sve Turci u Turciju-Bütün Türkler Türkiye’ye…”

BOSNA….1992-1995 döneminde Bosna-Hersek’te yaşanmış olan facia, Avrupa’nın korkunç yüzünü bir kere daha gün ışığına çıkarmıştır. Orada yaşanmış olan vahşet Avrupalı güçlerin gözüönünde ve açıktan işlenmiştir. Avrupalı güçler sadece nüfuz bölgelerinin peşinden koşmuşlar ve insanlıktan ne kadar yoksun olduklarını ortaya koymuşlardır. Aslında bir konuda haklarını yememek lazım; Sırplar, Hırvatlar veya Yunanistan gibi ülkelerden gelmiş olan psikopat milis birlikleri tarafından işkence ile boğazlanmak üzere olan Boşnakları besledikleri bir vakıadır.

Ve yıl 1992. Bosna’da karanlık sabahların doğmaya başladığı, gece sessizliğini çığlıkların bozduğu, silahların konuşmaya başladığı bir yıl. Ümitler, sevgi ülkesi Bosna’nın, nefret, açlık, işkenceler ve ölümler ülkesine dönüştüğü bir yıl.

Süreç savaş…

Bosna yakıldı, Bosna yıkıldı… İlk defa da olmadı. Son 350 yıl içinde Boşnaklar-son Bosna savaşı da dahil-10’u aşkın mezalim dalgasına uğradı ve çareyi göç yollarında, bir kofer (bavul) içine yerleştirdiği umutlarına sığındı. Uluslar arası topluluklar senelerdir Boşnaklara “Geçmiş unutulmalı, gelecek düşünülmelidir” mesajını vermekle, Boşnaklara son trajedilerini de unutturmaya çalışıyor. Bosna Savaşı ve özellikle Srebrenisa katliamı Uluslar arası camia tarafından unutturulmak istenen ama asla unutmamamız gereken trajedilerdir. Çünkü burada 12 bin insan sadece Türk ismi taşıdıkları için öldürüldü.Geleceğin tasarlanması mühim lakin Bosna’daki savaş, kurbanlar, gerçekler, adalet adına geçmişe dönüp, Bosna Savaşını ve gerçekleri hatırlamak gerekiyor, kanaatindeyim. Aslında bu katliam taa kadim tarih sayfalarında yerini almıştır. Bu katliam taktikleri, Bartelemi bayramı, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları gibi zamanlarda olduğu üzere, kendi aralarında da revaç bulmuştu. Avrupa’nın Osmanlı Devleti ile 1600’lü yıllardan itibaren yürüttüğü mücadelede, Balkan milletlerine adam boğazlamayı, komşularını sürgüne göndermeyi ve benzeri zulümleri Avrupa’nın kurumları öğretmiştir. Mesela, Justin McCarty, 1820 ilâ 1920 yılları arasındaki yüz yıllık bir süre içerisinde Balkanlar’da ve Kafkasya’da beş milyon Müslüman’ın öldürülmüş oduğunu ve bir o kadarının da Anadolu’ya kaçmak zorunda bırakılmış olduğunu yazmaktadır.

Bosna’da yaşanan savaş aslında bir savaş olarak adlandıralamazdı. Savaş ötesi bir şey.

Süreç vahşet…

Boşnakların yaşadığı acıyı, dehşeti tarif etmeye kelimeler yetmez.

Dünya medyası inanılmaz katliamları, tecavüz, göçe zorlamayı ve soykırımı dünyaya aktarıyordu…Bosna savaşı yaşınırken, dünya seyirci kaldı yaşananları görmezlikten geldi. Dünya ağlıyor muydu? Bosna’da savaş çıkımış, Saraybosna kuşatılmış, Serebrenisa (Serebrenica)’da insanlar diri diri ölüme terkedilmiş…Srebrenisa diye telaffuz edilen Srebrenisa şehri, bizlere insan hakları ve medeniyet nutukları çeken avrupanın ortasında 1995 yılının temmuz ayında, 11 Temmuz’unda, yaşanmış bir insanlık ayıbına ev sahipliği yapan yerdir. Bu ayıba BM (Birleşmiş Milletler) de alet olmuş binlerce Boşnak sırf “Türk kökenli” oldukları için katledilmiştir. Bu modern zamanlarda yapılmış bir soykırımdır ve II. Dünya savaşından bu yana avrupada yapılmış en büyük toplu kıyımdır. Tarihte hiç bir soykırım ya da katliamda bir gecede on binden fazla insan öldürülmemiştir. Bu açıdan Serebrenisa olayı; şimdiye kadar gelmiş geçmiş en büyük insanlık suçu olarak işlenmiştir.

Bir gecede Vatikan’ın yönetiminde Sırp, Yunan, Alman ve Hollanda gibi Hıristiyan ülke ordularının işbirliği içinde Müslüman Boşnakların yaşadığı kentlerden birisi olan Serebrenisa’nın basılarak on bin civarında Müslüman’ın öldürülmesi, dünya tarihine geçen en büyük kara sayfalardan birisidir. Sadece farklı bir dinden oldukları için öldürülen bu insanlar tam bir Hıristiyan fundamentalizminin kurbanı olmuşlardır.

İnsanlara sözde ermeni soykırımı ile ilgili yalanlar anlatılırken tamamen gerçek olduğu için hep üstü örtülen Serebrenica katliamı hiçbir zaman yeterli şekilde duyurulamamıştır, ve biz tarihine sahip çıkmayan Türkler ermenilerden özür dilemeyi düşünecek kadar yanlış bir siyaset izlerken, bu şehirde ve BOSNA’DA yaşanan ve 1800’lerden günümüze Balkanlar’da savaşlarda, göçlerde onbinlerce Müslümanın Türk’ün katledilmesine sessiz kalındı. Evet yaklaşık 16 yıl önce Bosna’da; Serebrenisa şehrinde yaşananlar gerçektir; bu şehirde Boşnaklar Müslüman ve Türk oldukları için katledilmiş ve bu katliama BM güçleri aciz bir şekilde yardım etmiştir.

Tam savaş sona eriyor diye ümitler yeşermişken, Bosna’da Temmuz sıcağı insanların yüreğinde kan güllerinin açmasına sebep olmuştu. Güvenli bölgenin güvenli şehri ilan edilen Serebrenisa’da Temmuz ayında insanlar panik halindeydiler. Toplu halde onları sakinleştirmeye çalışan askerlere doğru yürüyorlardı. Bu karmaşada yere düşenler diğerlerinin ayakları altında eziliyordu. Bu, korkunç bir görüntüydü. Potoçari’deki Birleşmiş Milletler karargâhına sığmayan binlerce Srebrenisa’lı sivil, şehrin artık Sırpların eline düştüğünün farkındaydılar. 11 Temmuz 1995 gecesi buraya sığınan sivil Boşnakların sayısı 20.000 ilâ 25.000 arasındaydı. Bu insanların pek çoğu Birleşmiş Milletler karargahının binasına sığınırken, diğerleri de civarda bulunan fabrika binalarına sığındılar. Çoğunluğu kadın, çocuk, yaşlı ve sakattı. Dayanılmaz bir temmuz sıcağı vardır. Aç, susuz ölüm tehlikesi altındaydılar, O günlere tanık olan Buleşmiş Milletlerin Hollanda taburu subayından biri o günü şöyle aktarmıştır:

Hava karardığında vahşet başladı. Ateş sesleri, acı çığlıklar gece boyunca etrafı kuşattı, insanlar gece boyu duyum aldıkları katliam ve tecavüzlerden söz etmiş. Böylece karargâhın içindeki panik daha da artmıştı. Çetnikler insanları guruplar halinde alıp bir yerlere götürüyordu. Sivillerden biri üç erkek kardeşin bu şekilde götürülüşüne şahit olmuştu. Küçük olan henüz 7 yaşlarındaymış. Sabah olduğunda oğullarını aramaya çıkan anneleri, onları başlan kesilmiş halde bulmuştu.

Karargâha sığmayan insanlar, 12 Temmuz günü Supların evlerini ve ahırlarını yaktıklarını gördüler. Dehşet içinde kalarak, buradan ayrılmak istediler. Aynı gün öğleden sonra Sırp askerler karargâhtaki insanların arasına karıştılar. O günleri yaşayan tanıklardan biri, Sırp askerlerin Müslümanlara küfürler ettiklerini, hepsini keseceklerini, burasının artık Sırp toprağı olduğunu söylediğini aktarmıştır.

O günlere şahit olan bir başka kişi ise 12 Temmuz 1995 sabahında Potoçari’deki esir kampında “Transport” firması binasının yanında traktöre benzeyen bir araca 30 civarında cesedin yüklendiğini görmüş. Buraya yakın bir başka fabrikanın arkasında da Sırpların yüzlerce, erkeği öldürüp kamyonlara yüklediklerini gördüğünü aktarmıştır.

12 Temmuz sabahı Sırplar Potoçari’deki karargaha sığınan yaklaşık 300 kadar erkeği dışarıya çıkardılar. Yakındaki bir başka fabrika binasına yerleştiriyor ve kısa bir süre sonra bu insanlarıa cesetlerini kamyonlara yukluyorlardı.

Daha sonra bundaki İnsanları otobüslere bindirmeye başladılar. Kalabalıklara karışarak otobüslere binmeye çalışan delikanlıları guruplardan ayırdılar. Hatta yaşlı erkeklerin dahi otobüse binmelerine izin vermediler. Sonrasını anlatmak iç sızlatmanın ötesinde bir dram bir vahşet…insanlık ile adlandırılamaz bir şiddet…bir facia…Bu insanların tek suçu komşularından farklı bir isim ile adlandırılmaları ve tanrıya farklı bir şekilde dua etmeleriydi. Kuşkusuz tanrı insanlara ödürmeyi değil, insan olmayı emrediyordu!

Sırp çetnikler, Bosnalı çocukları savaşta canlı siper olara kullanarak vahşeti sürdürdüler. Kalesiya’da Hayvaz ve Bulatovici’de, Saraybosna’da Zuc tepesinde ve Brçko ile diğer yerlerde çocukları canlı siper olarak kullanmışlardır. Bosna-Hersek savaşı sırasında 16.698 çocuk öldürüldü. Başkent Saraybosna’da ölen çocuk sayısı ise 1566’dır. Ülke genelinde yaralanan çocuk sayısı 3. 331. Yaralanan Saraybosnalı çocukların sayısı ise 14.825’tir. Ülke genelinde sakat kalan çocukların sayısı ise 14.825’dir. Bu trajedinin izlerine dönemin basında görmek mümkündür. Kan gölüne çevrilmiş sokakların ve parçalanmış cesedlerin fotoğrafları sayfalara sığmaz. Katliamdan bugüne kimlikleri tespit edilemeyen milyonlarca kemik kaldı.

Bosna savaşında, Sırplar üçyüzbin Müslüman Boşnak’ı Avrupa kıtasının tam ortasında keserken bütün Avrupa ülkeleri Vatikan’ın yönlendirmesiyle, Müslüman temizliğini sadece seyretmişlerdir. Bosna’da iç savaş üç yıl devam etmiş ama sürekli olarak uygarlığın beşiği olduğunu söyleyen Avrupa Birliği üyesi ülkeler sadece seyretmişler ve insan hakları şampiyonluğunu hiç kimselere kaptırmayan bu Avrupalı emperyalistler pasif kalarak suça ortak olmuşlardır. Osmanlı döneminden kalma Balkan bağlantısı içinde olan Amerikan Yahudi lobilerinin araya girmesi üzerine Amerika Birleşik Devletleri Bosna katliamına müdahale ederek tarafları ABD’de bir araya getirmiştir. Amerikan barışı Dayton Antlaşması ile sağlanmış ve Osmanlı’nın Bosna-Hersek eyaletinde içiçe üç ayrı devlet oluşturulmuştur . Resmi adı Bosna-Hersek Federasyonu olan bu yeni devlet yapılanmasında Sırplar, Hırvatlar ve Boşnaklar ayrı ayrı üç devlet kurmuşlardır. Sırplar kendi cumhuriyetleri ile federasyon içinde yer alırlarken, Müslüman Boşnaklara Hıristiyan Hırvatlarla ortaklık şartı ile kendi federe devletlerini kurma hakkı tanınmıştır. Bugün dışa karşı tek devlet çatısı altında üç ayrı devlet yapılanması beraberce var olmağa çalışmaktadırlar. Resmi adı federasyon olan bir küçük ülkede insanlar içiçe yaşamakta ve etnik kökenlerine ya da dinsel inançlarına göre ayrı alt devletlerin vatandaşları sayılmaktadırlar. Bu durum bir kalıcı çözüm oluşturamadığı gibi , sadece soykırım girişimlerini durduran geçici bir çözümdür.

Bosna’da yaşayan diğer etnik topluluklar olan Sırplar ve Hırvatlar Hıristiyan olmalarına rağmen çok ciddi bir milliyetçilik örgütlenmesine sahip bulunmaktadırlar. Sırplar Ortodoks olarak Rusların uzantısı bir konuma sahiptirler, Hırvatlar ise katolik hıristiyan kimliklerinin yanı sıra, Adriyatik de bir deniz gücü olmayı hegemonya mücadelesinin uzantısı olarak gören Almanların doğal müttefikleridir. Sırplar ve Hırvatlar güçlü milliyetçilikleri ile Almanya ve Rusya’nın destekleriyle kendi ulusal devletlerini kurarak bağımsız bir biçimde dünya arenasına çıkmışlardır. Ne var ki, bu iki küçük ülke sahip oldukları güçlü milliyetçilik akımları ile “Büyük ülke” oluşturma peşinde koştukları için, Sırplar Bosna’nın doğusunu, Hırvatlar da batısını alarak kendi ülkeleriyle birleştirmek ve böylece Boşnakların ülkesini tam ortadan ikiye bölerek , Balkanlar’daki Boşnak varlığına ve Bosna ülkesine son vermek için büyük bir mücadele vermektedirler. İki Hıristiyan unsurun güçlü milliyetçiliklerinin yanı sıra, sahip oldukları milli devletleri ve Almanya ile Rusya desteği, Müslüman Boşnaklara karşı çok daha güçlü bir konumda olmalarını sağlamaktadır. Sırplara ve Hırvatlara birer milli devlet kazandıran milliyetçilik akımından, ne yazıktır ki Boşnaklar yoksun bırakılmışlardır. Müslüman Boşnakların kendi ülkelerinde varolma ya da yaşama hakları bile sadece ülkesel bir olgu olmanın ötesine çıkarılarak bölgesel ve küresel bir denge arayışına alet edilmiştir. Boşnakların sürekli olarak Müslüman kimlikleri öne çıkarılırken, etnik kökenleri ve ulusal varlıkları yok sayılmış ve bu nedenle de Boşnakların güçlü bir milliyetçiliğe sahip olmaları önlenmiştir.

Avrupa ve şakirdleri, tam bir psikoterapiden geçip, düşünce kalıpları insani esaslar üzerine oturtularak yeni bir psiko-sosyal kişilik oluşturulmadıkça, Balkanlara huzurun gelmesi mümkün görünmemektedir. Kısacası birkaç gün içinde binlerce Boşnağın öldürülmesi Sırplar tarafından planlanmıştı ve Boşnaklar katledilmişti. Hıristiyan fundemantalizmi, Endülüs ve Osmanlı temizliğinden sonra üçüncü bir temizlik operasyonunu da Osmanlı artığı Balkan ülkelerinde düşünmektedir. Serebrenica katliamı bunun en açık göstergesidir. Bu sebeple, Arnavutluk, Bosna ve Kosova’da tıpkı Yugoslavya’nın dağılma aşamasında görülen soykırım ve katliam benzeri olaylar yeniden gündeme gelebilecektir.

Yıl 2011; bu yıl da Bosna’da 11 Temmuz anma gününde bu acı bir kez daha yinelenecek. Toplu mezarlarda bulunan cesetlerden kimlikleri tespit edilenler törenle defnedilecek. Serebrenisalı analar ve çocukların yüreğinde açan kan gülleri bir kez daha kanayacak. Geriye dönüp bunları yazmaya koyulmak ya da okumak da eminim ki yarayı tekrar kanatan bir başka acıya da sebep olmuştur. Sırebrenisa yüreğimizde hiç dinmeyecek olan bir sızı….

Gelmiş geçmiş en büyük insanlık suçunun kurbanı olan Boşnaklara Allah’tan rahmet ve bu acıyı yüreklerinde taşıyanlara sabır dilerim. Türkler’in kardeşleri olan Boşnaklar’ın üzüntüsü her daim bizim üzüntümüzdür ve her zaman yüreklerin birlikte atacağına kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Dr. Fahriye Emgili