Osmanlı 20. yüzyılın başlarına kadar 500 yıldan fazla hâkim olduğu Balkan topraklarını da Anadolu gibi imar ve ihya etmiştir. Hâkimiyet kurduğu bu topraklardaki mevcut eserleri korumuş, hatta onarmış ve bunların yanı sıra kendi kültürünü yansıtan eserler inşâ ederek bunu imparatorluğunun gereği olarak görmüştür. Osmanlı gittiği her yere olduğu gibi, Makedonya’ya da kale, cami, medrese, hamam, köprü, çeşme, konak, türbe, bedesten, saat kulesi, suyolları ile medeniyetini götürmüş ve inşâ ettiği kültür eserleri ile halkı medenileştirmiş ve o bölgelerdeki kültür mirasına sahip çıkmıştır. Ancak Osmanlı’nın Balkanlar’dan ayrılmasından sonra bazı ülkelerde, Türk ve Müslüman nüfus kalmadığı için eserler kolayca tahrip edilmiş ya da ortadan kaldırılmıştır.

Osmanlı döneminde Makedonya’da inşâ edilen vakıf eserlerinin sayısı 1300 civarında iken, günümüze kadar ayakta kalabilenlerin sayısı 300 civarındadır. Türk ve Müslüman nüfusunun olduğu bölgelerde eserlerin bir kısmı ayakta. Bununla birilikte eserlerin bir kısmı sahiplenilmeme, bakımsızlık, milliyetçi saldırılar, doğal afetler, kasıtlı müdahale ve yanlış restorasyonlar nedeniyle kaybedilmiş ve hâlâ kaybedilmektedir. Meselâ, 2001’de Makedonya ile Arnavutluk arasında çıkan savaşta 15. yüzyıla ait Pirlepe Camii kundaklandı. O zaman 3 kilise ile 11 Türk eseri zarar gördü. Makedonya’daki Haydar Kadı Camii’ni basket sahası olarak kullandılar. Zeminini komple yıkılmış, sadece duvar ve kubbesi kalmıştı. Basket sahasından sonra da bira deposu yapıldı. Baskı gelince boşaltılar; ama o bölgede Müslüman nüfus olmadığı için eser sahipsiz kaldı.

Ne tarafa dönseniz bir cami, bir medrese, bir çarşı, bir hamamla karşılaşacağınız tam bir Osmanlı ve Müslüman şehri olan Makedonya’nın başşehri olan Üsküp, süslenmiş ama sevgilisinden koparılmış bir gelini andırmakta.

Vardar nehrinin incisi, 13 gözlü, Taşköprü’yü gölgede bırakmak için her iki ayak ucuna Goce Dolçev ve Dame Gruev adlı Makedonların millî kahramanlarının at üzerinde parmakları ile işaret ettiği Vodno dağını gösteren dev heykellerini gördüğümde, bunun sadece bir mimari çevre düzenlemesi olmadığını da görebildim.

Vardar nehrinden başınızı yukarı kaldırdığınızda bir kaleyi bir de Vodno dağını görebirsiniz. Bu dağın tepesine 40 km uzaktan görülebilen, geceleri aydınlatılan bir haç dikkati çekiyor. Balkanlar’dan Osmanlı’nın izlerini silmek için denen her türlü yoldan biri de bu olsa gerek. 2001 senesinde dikilmiş oraya. Hıristiyanlığın üçüncü bin yılının şerefine. Şehirde yükselen minarelerden daha yüksekte olmak için dikilmiş öylece Üsküp’ü seyrediyor. Şehrin, Osmanlı geçmişinin eserleri, kubbeleri, minareleri ortadan kaldıramayınca, onların görüntüsünü bastırıp buranın artık bir Hıristiyan şehri olduğunu cümle âleme ilân etmek için. Ayrıca, Osmanlı kültür mirası olan Üsküp kalesini ve Taşköprüyü adeta gölgede bırakmak için Vardar nehri boyunca bir kilise ve bir sinagog inşâsına da başlanmış.

Yahya Kemal’in şehri, “Yıldırım Beyazıd Han diyârı” Üsküp’e bu yaz gittiğimde, süzüle süzüle akan Vardar nehrinden Taşköpürüye baktığımda, Yahya Kemal’in “Kaybolan Şehir”deki mısralarını hatırlamamam ve hayıflanmamam mümkün müydü?

Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin
Üsküp bizim değil? Bunu duydum, için için.
Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene

Vardar nehri taşköprünün kollarından süzüle süzüle akıyor. Önce mihabı yıkıldı sonra adı değiştirilmek istendi. Üsküp’te şehri ikiye bölen Vardar Nehri üzerindeki Osmanlı köprüsünün Roma eseri olduğunu iddia edip, köprüdeki Türk damgası kitabeyi yerinden söktüler. Hâlbuki, köpünün II. Murad döneminde inşasına başlanılıp, Fatih tarafından bitirildiği çok açıktı. Muslümanların uzun mücadelesi sonunda kitabe eski yerine konuldu. Şairlerin ilhamı, medeniyetlerin kıskandığı şehirin, şimdi sıra kalesinde. Üsküp’te şehirin uyanışına şahitlik eden kalenin içinde, şimdi, vodno dağını kucaklayan bir kilise, Makedonlar tarafından, Osmanlı izlerini silmeye inat inşâ edilmekte.

Tarihi eserler bir millet kültürünün önemli bir parçasıdır. Aynı zamanda da insanlık mirasını da oluşturmaktadır. Dolayısıyla da Osmanlı eserleri diye tahrip edilmek ya da yok edilmek istenen kültürel miras, Türklerin olduğu kadar Makedonların da Arnavutların da kültürünü oluşturur ve yansıtır.

Osmanlı kültür eserleri, Makedonya için ve bizim için büyük bir zenginliktir. Ayrıca bir toplumu ayakta tutan unsurlardan en önemlisi medeniyet ve kültürdür. Onun için de kültür eselerimize sahip çıkmak ve korumak zorundayız. Bu, o topraklarda yaşayan insanların kendi geçmişlerine olan borçlarıdır. Kılıçtan gelen darbeler kalkana zarar verse de sahibini korurur. Diğer taraftan kültürümüze kalkan olurken kılıçlar kuşanmadan bunu gerçekleştirip, Vardar’ın güzelliklere akması ve Taşköprüsü ile kültürleri birleştirmesini sağlayabilmek temennisiyle.

Fahriye Emgili